Yalnızlığın Kıskacında Modern İnsan – Düşünce

Büşra TEKTAŞ yazdı…

“Neticede yaşadığınız her şey,

çekilen bütün o acılar, yapılan bütün hatalar,

hayatı oluşturan daha büyük bir bağlamın parçalarıydı,

oraya giden bir seyahatte istasyonlardı.”

Wilhelm Schmid

Dünya maratonuna tek başlarız. Yanımızda bize destek olanlarla birlikte öğrenir, ilerleriz. Çoğumuz insanlara, dostluğa, desteğe alıştığında sürecin yalnız biteceği gerçeğiyle yüzleşir. İşte tam da böyle bir zamanda anlıyoruz; kendimizle kurduğumuz dostluğun önemini. Wilhelm Schmid Kendiyle Dost Olmak kitabında “sürekli birlikte olduğumuz” kendimizle olan ilişkimize değiniyor. Bu dostluğu sağladığımızda yalnızlığın bize saldırmak üzere bekleyen bir canavar olmadığını anlayacağız. Ve böylece hayat daha eğlenceli, zorluklar aşılabilir olacak.

Modern insanın yalnız hissetmesine karşı bir panzehir olan bu dostluk için bazı şartlar gerekiyor. Peki kendimizle nasıl dost olacağız? Bu tür sorular bilimsel şekilde ölçülebilir olmadığından durumun farkına varmak zor oluyor. Ancak bazı maddeleri dikkate aldığımızda süreci özetlemek kolaylaşıyor. Schmid: “Kendiyle dost olmak, insanın kendi kendisiyle ilişkisinin serbest bir biçimidir.” (Schmid, 2025, s.17) derken bir rahatlığa dem vuruyor. İnsanlarla olan ilişkimizde en temel isteklerimizden birisi rahat hissetmektir çünkü. Güven, mutluluk, anlayış gibi pek çok tavır da buna eşlik eder, bütün bunların toplamında birlikte vakit geçirme isteği oluşur. “Ben’imizle” kurduğumuz ilişkide de bu maddeler önemlidir. Yazar burada önemli bir kısma değinir: Kendini sevmedeki denge. Burada kendini sevmek narsisizm bağlamında ele alınmış gibidir. Adlandırma yapmadan açıklayacak olursak:

  • Kendini sevmeyi amaç haline getirmemiş
  • Sürekli kendinden bahsetmeyen
  • Mükemmel olmamaktan incinmeyen
  • Kibir barındırmayan
  • Onurlu bir iddiasızlık hâli diyebiliriz.

Kendiyle dost olmanın getirilerinden biri de “Kendini Algılayabilmek ve Hissedebilmektir.” Burada bir kararı verdiğinde nedenlerini bilen, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında, biyo-psiko-sosyo-manevi açıdan kendinin bilincinde bir insandan söz ediliyor. Modern insan bunu başardığında “dert” onun için bambaşka bir anlam ifade etmeye başlayacaktır: “Derdin kaynağı hep yenilenmeye olan modern düşkünlüktür aslında, her şey fazla süratlidir, acilen sürat düşürmeye ihtiyacımız vardır.” (Schmid, 2025, s.40) Hızımızı biraz düşürdüğümüzde sakince çözüm üretebilir veya sorunu değerlendirebiliriz. Ama sadece bunlar için bile yavaşlamak zorundayız.

Benliğin Duygusallığı bölümünde Schmid bedenimiz ve duyu organlarımızın öneminden bahseder zira ruhun hayatı algılaması bedenden geçer. Fırından yeni çıkmış sıcacık bir poğaçayı düşünelim. Buram buram kokusu, elimizi yakan sıcaklığı, cezbedici kabarık görüntüsü, bölerken çıkardığı çıtırtı ve yerken gelen lezzetiyle bir bütündür. Bu duyularımızdan sadece birinin dâhi olmadığını düşünürsek poğaça lezzetini kaybetmeye başlayacaktır. Örnekte olduğu gibi hayatın pek çok anında da durum böyledir. Schmid bölümü duyu organlarımız ve algılama biçimleri üzerinden detaylandırdıktan sonra ruha geçiş yapar. İnsanoğlunun geçmişten beri merak ettiği yapı ayette “Sana ruhtan soruyorlar.” denilmesi boşuna değildir şüphesiz. Kitapta “Hiçbir varlık enerjisiz yaşayamaz demek ki esas olan odur, onsuz her şey hiç olur.” (Schmid, 2025, s.53) cümlesiyle ruhtan bahseder ve “Her insanın hayatında enerji her şeyden önce duygularla idrak edilir. Duygular ruh olarak tanımlanabilecek enerji alanının hareket ve dalgalanmalarının ifadesidir.” (Schmid, 2025, s.54) cümlesiyle ruh ve duygular arasında denklem kurarak yapbozun parçalarını birleştirir. Sonraki bölümde hayat hakkında tefekkür etmenin önemine değinen yazar adeta bizlere: “Enerjinin yakıtı düşünmektir” der. Bir sonraki bölüm sosyal medyada “hayat kurtaran yedi madde” manşetiyle servis edilirdi muhtemelen. Schmid “Kendini Tanımlamanın Yedi Başlığı” ile bize bu yolu kolaylaştırıyor. Kitabın kalan kısımlarında yazar “Dönüp Gelen Sorular” ismiyle her bölüm bir soruya temas ediyor. Sırasıyla “Güzel miyim, Mutlu muyum, Doygun Bir Hayat Sürüyor Muyum,” sorularından sonra sonuç bölümünü “Ben’den Ne Olur?” ile noktalıyor. Her soruyla kavramlara daha farklı bakma yetisini kazanıyoruz. Aslında öncelikli olanın bu olmadığı farkındalığı da beraberinde geliyor:

“Güzellik, mükemmelden eksik kalmakla değil midir zaten? Güzellik de tezatlara ihtiyaç duyar.” (Schmid, 2025, s.77)

“Mutlu muyum? Bu soru insanı mutsuzluğa sürükleyebilir. Zehrin zehir özelliği doza bağlıdır.” (Schmid, 2025, s.85)

“Hayatı somut tecrübelerle doldurmak, kemale ererek Doygunluğa ulaşmış bir hayat, işte oradan çıkar.” (Schmid, 2025, s.95)

Schmid’in sorulara çizdiği genel çerçeve esas gözlemlenmesi gerekenin bu olup olmadığıdır. Güzelliğin göreceliliğini ve esas güzelin kendiyle barışık olan olduğunu söyler. Mutlu olmanın asıl gaye olmaması gerektiği ve olumsuz duygularında bizden bir parça olduğu gerçeğini hatırlatır.1 Bazı sorular içinde debelenmektense çözümü için eylemde kalmanın faydalarından dem vurur.

Kitap bu soru bölümlerinden sonra nihayete eriyor. Schmid veciz anlatımıyla sözü yormadan okura bırakıyor. Ve bizler dinmeyen yalnızlığımızın ilacının önce kendimizle kurduğumuz ilişkide olduğunu anlıyoruz.

Schmid W. (2025), Kendiyle Dost Olmak, İstanbul, İletişim Yayınları

  • Schmid’in bilhassa bu konunun üzerinde durduğu “Mutsuz Olmak” kitabı da mevcuttur.


Yazar: Misafir Köşesi
Yayın Tarihi: 23.07.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 07.07.2025 15:31

Başa dön tuşu
Haber Nopolitik