Savunma yapmayan İmamoğlu’nun konuşmasının tam metni: ‘İddia makamıyla ilgili söyleyeceğim çok şey var…’ – Son Dakika Siyaset Haberleri

18 Mart’ta üniversite diploması iptal edilen, 19 Mart’ta da yargı görünümlü sivil darbeyle özgürlüğü elinden alınan İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, lisans diplomasının sahte olduğu iddiasına ilişkin bugün ikinci kez hâkim karşısına çıktı.

Duruşmanın, en büyük salon olan 1 No’lu Duruşma Salonu yerine, habersiz olarak en küçük konumdaki 4 No’lu Salonu’na alınması üzerine tartışmalar yaşandı.

Duruşma öncesinde yaşanan olaylar nedeniyle 2 saatten fazla nezarethanede tutulduğunu kaydeden İmamoğlu, “Gerçekten orası öyle durulacak da bir yer değil. Bugün yaşanan aksilik ya da birtakım ihmallerin yarattığı ortamdan da üzüntü duyuyorum. Sadece ben değil, jandarma kardeşlerimiz de orada bizimle beraber durdu. Bunun da çok zor olduğunun altını çizmek isterim,” dedi.

2 SAAT SOĞUK NEZARETHANEDE BEKLETİLDİ

Duruşma önce 4 No’lu salonda yapılmak istendi. Salona giren CHP TBMM Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, CHP Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Turan Taşkın Özer, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, İBB Başkanvekili Nuri Aslan ve İmamoğlu’nun eşi Dr. Dilek Kaya İmamoğlu, duruşma öncesinde yaşananlara ve celsenin küçük salonda görülmesine yönelik karara tepki gösterdi.

Tepkiler üzerine duruşma, görece daha büyük 2 No’lu Duruşma Salonu’na alındı. İmamoğlu’nun müdafileri Fikret İlkiz, Hasan Fehmi Demir ve Tora Pekin’in de aralarında bulunduğu grubun duruşma salonlarının bulunduğu alana alınmak istenmemesi ve bunun sonucunda yaşanan arbede üzerine, yaklaşık 2 saat boyunca soğuk nezarethanede bekletilen İmamoğlu, duruşmaya çıkmama kararı aldı. Karar üzerine avukatlar ve İmamoğlu Ailesi, duruşma salonundan ayrıldı.

Ancak Mahkeme Başkanı, İmamoğlu’nun duruşmaya getirilmesi konusunda ısrarcı olunca, seçilmiş İBB Başkanı, jandarmalar eşliğinde Silivri 2 No’lu Duruşma Salonu’na getirildi.

“AVUKATIM MEHMET PEHLİVAN DA BENİM GİBİ HAKSIZ YERE TUTUKLU”

İmamoğlu’nun duruşmada verdiği ifadenin tam metni ise şöyle oldu:

“Şüpheniz olmasın. Elbette ki az önceki izahınızı ve hassasiyetinizi gayet dikkatlice dinledim. Tabii takdir edersiniz ki sizin anlattığınız ve yaşadığınız çerçevenin ya da o çemberin dışında yaşananlar, burada bugün bulunamayan müdafilerim başta olmak üzere, avukatların bu sürece dahil olamamasıyla alakalı, çok yüksek seviyede, özellikle avukatları ilgilendiren konularda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’yla ilgili yüksek seviyede şikayetler ve mağdur edilmiş insanlar ve çok fazlasıyla tecrit edilmiş, görevini yapamamaya kadar varan bir takım hususlarla karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir.

Bu gerçeğin bir parçası da tutuklu bulunan müdafim Mehmet Pehlivan’la ilgili. Ki sizinle olan kısmını izah ettiniz. Tabii ki hukuki gerekçelere benim yorum yapmam doğru olmaz. Ama şu kısmına yorum yapabilirim: O da benim müdafim olan Mehmet Pehlivan’ın, benim adil yargılanma hakkımın da elinden alındığı şekliyle, haksız yere tutuklandığını düşünüyorum.”

“GERÇEKTEN ZOR BİR DÖNEMİN İÇERİSİNDEYİZ”

“Dolayısıyla, bu tutuklanma olayı dahil olmak kaydıyla, birçok avukatın dosyanın, başka bir soruşturma sürecindeki dosyaların gizlilik esasının tam tersi bir biçimde savcılığın hareket etmesi ama en ufak bilgiye bizim avukatlarımızın ulaşamaması gibi gibi… Gerçekten 8 aya yakın bir süredir, tümüyle bir yargı tacizi altında, tümüyle hukuksuzluklarla dolu, tutuklu yargılanmaktan tutun tutuklama biçimlerine, sabahın karanlığında evlere baskın yaparak, insanları rencide edecek şekilde ve afişe edecek şekilde…

Suçsuz olan insanların, bize göre masumiyet karineleri çiğnenerek yürütülen işlemlerden dolayı, gerçekten zor bir dönemin içerisindeyiz. Bu anlamda, bizim bugünkü davamızın, sabah olacak olan davamızın, 4 No’lu Salon’da yapılmasıyla ilgili bu sabah haberdar olundu. Buraya gelen tabii ki bir kalabalık avukat kitlesi var, tabii ki seyirci kitlesi var. Çünkü daha önce belli olan salon, diğer salondu. Yani geniş, kalabalık bir salondu. Bu manada, en dar salona alınmasına karşı da içeriye giremeyen birçok avukatımız oldu.”

“AVUKATLARIM OLMADAN SAVUNMA YAPAMAM”

“Bunların içerisinde de benim müdafilerim vardı. Ki üçü çok önemli. Sayın Fikret İlkiz, Hasan Fehmi Demir ve Tora Pekin içeriye giremediler. Giremeyen müdafilerim olmadan da benim burada savunma yapmam mümkün değildi. Çünkü, sonuçta bir ekip çalışması yapılıyordu. Müdafilerimin her birinin hazırlık yaptığı hususlar vardı. Onların yokluğunda savunma yapmak istemiyorum. (Araya giren Mahkeme Başkanı, yaşanan kargaşaya dair gördüklerini ve görüşlerini dile getirince…)

Tam anlatabilirsem siz de beni anlayacaksınız. Olabildiğince de sakin anlatmaya çalışıyorum. Ben, şu an tutuklu yargılanan bir durumdayım. Yani tutuklu olarak buraya geldim. Takdir edersiniz ki burada sükunetimi sağlamak adına, sizin saygın mahkeme yönetiminize de en yüksek seviyede yüce Türk yargısına da duyduğum en yüksek seviyedeki saygıyla, hassasiyetle konuşmamı yapmaya gayret ediyorum. Yoksa söyleyeceklerim çok fazla. Belki bu mahkemenin sınırlarına sığmayacak derecede fazla.”

NEZARETHANE KOŞULLARINA TEPKİ GÖSTERDİ

“Bahsettiğim şekliyle, -bahsettiğiniz mahkeme hangi yönde bilmiyorum ama- orada süren olaylar esnasında, ben, tam 2 saat üzerine haberdar edildim ki ‘Hâkim Bey karar verdi. Bir başka salona geçiş sağlanacak’ diye. Çünkü ben, 10.30 civarı buraya geldim ve saat, yanılmıyorsam 12.30’u geçerken… Çünkü ondan bir süre önce sormuştum ‘saat kaç’ diye, kolumda saat olmadığı için. 12.00’ye geldiğini söylemişti oradaki jandarma kardeşlerimiz. 12.30’u geçerken, sizin bu salona geçiş yapmayla ilgili karar verdiğinizi bana söylediler. Ben de bir nebze sevindim. Yani tabii numarayı bilmiyorum ama herhalde geniş mahkemeye geliyorlar diye.

Ama o esnada zaten, o kargaşalar sürerken, az önce bahsettiğim, isimlerin sıraladığım üç müdafimin buradan ayrılmış olduklarını da diğer tarafa nakledildiğini de öğrendik. Yani daha doğrusu, diğer mahkemenin altında tutulduğum nezaretten diğer nezarete nakledildiğimde, avukatlarımın buradan ayrıldığını öğrendim. Dolayısıyla zaten iş işten geçmişti benim adıma. 2 saatten fazla durduğum yerde de… Gerçekten orası öyle durulacak da bir yer değil. Yani sonuçta buraya geldik ve yargılanmak üzere geldik. 11.00’de duruşmaya çıkacaktık. Kendimizi burada ifade etmeye gayret edecektik.”

“ABSÜRT BİR MAHKEMEYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

“Kaldı ki -üzülerek ifade ediyorum- belki de Türkiye’nin gelmiş geçmiş en absürt davasının muhatabıyım ben. Ve bu dava, çok yönüyle, tümüyle bir siyasi dava olduğunun da ispatıyla, yıllar boyunca da konuşulacak. Sonuçta, benim 35 yıl önce yapmış olduğum bir geçişte, tek bir evrakının dahi sahte olmadığı çok net iken… Tümüyle iki kurum arasında yazışmalar, dört muhatabın; yani Ekrem, Kıbrıs’taki üniversite, İstanbul Üniversitesi ve YÖK arasındaki ilişkilerin olduğu yerde, 18 yaşındaki, 19 yaşındaki bir çocuk, genç kişiyi yargılamaya dönen bir absürt mahkemeyle karşı karşıyayız.

Gerçekten burada çok zor bir ortamdayız. Daha hassas davranılması gerekirdi, diye düşünüyorum. Tabii ki gerekçeleri vardır. En azından bu kadar hassas, bütün Türkiye’nin… Yani siz ‘Yıllık izindeydim. Ona rağmen öğrendim ve hassasiyetin farkına vardım. Başka salondaki arızaları gördüm,’ diye de izah ettiniz. Bunların hepsi değerli. Ama bütün Türkiye’nin takip ettiği, hatta dünyanın dalga geçtiği diploma iptali ile ilgili sürecin bir ayağı olarak da bu mahkemeyi meşgul eder hale getirilen ‘evrakta sahtecilik’ davasına muhatap olarak, buraya gelecek olan Ekrem İmamoğlu ve müdafilerinin de daha önceden bilgilendirilmesi gerekirdi.

Ona göre tedbirler alınabilirdi. Ona göre buraya gelecek olan insanlar analiz edilebilirdi. Ya da şu yaptığınız, hassasiyetle çözme gayretiniz, belki de daha önceden yapılabilirdi. Dışarıdaki kargaşa yaşanmazdı. Hatta bayılan avukatlar olduğu tarafıma iletildi. İnsanların o duruma düşmesine gerek olmazdı, diye düşünüyorum.”

“10’A YAKIN MAHKEMEYLE MUHATAP HALİNDEYİM”

“Bu sebeplerle, bugünkü yargılamanın, müdafilerim olmadan yapılamayacağı kanaatiyle… Çünkü diğer müdafi arkadaşlarım da var. Sadece bir müdafim burada şu anda. O da bana eşlik ediyor sağ olsun. Ama bu yargılamanın ertelenmesi gerektiği konusundaki talebimi sizlere ifade etmek isterim. Üzüntüyle tekrar altını çizeyim: Yaklaşık 10’a yakın mahkemeyle muhatap halindeyim bu 7-8 ay sürecinde oluşan. Yine soruşturmalar var muhatap olduğum.

Ve esas ‘İBB soruşturması’ diye ifade edilen, hukuksuzca yürütülen, büyük baskıcı ortamlarla yürütülen hallerle muhatap bir kişiyim. Ve bunların her birisinin; işte adı ‘ahmak davasıdır’, adı ‘çirkin davasıdır, adı ‘evrakta sahtecilik’ davasıdır, adı ‘diploma iptal’ davasıdır gibi gibi hususlar… Birçok çelişkilerle yürütüldüğü de nettir. Bu konuyla ilişkili olarak bir çelişkinin daha altını çizmek isterim, nasıl bir zorlukla süreç yönettiğimizi. Örneğin; Büyükçekmece’de yargılandığım bir davada, koşullar her ne olursa olsun, katılma talebimi mahkemeye iletmiş olmamıza rağmen, onlar önce bir olumlulukla karşıladılar.”

BÜYÜKÇEKMECE’DEKİ DAVA TEPKİSİ

“Ardından, bunun orada sağlanamayacağını, Silivri’de de bu sürecin, bu kadar zaman diliminde tesis edilemeyeceğini, kendi Büyükçekmece’deki koşullarda da mahkemede gerekli tedbirleri alamayacaklarından dolayı, beni SEGBİS’e davet ettikleri bir dava var ki 1.100 gün oldu. Beş duruşmadır mütalaa verilmiyor. İki geniş bilirkişi heyetinin hakkımızda olumlu raporu olmasına rağmen, mütalaa verilmiyor. Savcı, duruşmaya katılmıyor. (Hâkim araya girince.) Burayla ilgili. Niye? Sayın Hâkim, ben, Büyükçekmece dar diye ya da yeri müsait değil diye…

Çok değil 15-20 dakika mesafede, yarım saat bilemediniz. Oraya götürülmem doğru bulunmuyor. SEGBİS’le katılacakmışım! Tabii ki katılmam’ Niçin katılmam? Yüz yüzelik ilkesi var. Anayasa Mahkemesi’nin kararı var. Tabii ki katılmam SEGBİS’le. Siz, Çağlayan’dan buraya göçebe gibi geliyorsunuz ve yargılamalar yapıyorsunuz. Ve buradaki koşulları niye sağlıyorsunuz? E zor davalar var, tutsak insanlar var. Ekrem İmamoğlu söz konusu. Daha geniş salonlarda olsun talepleri var. E tamam, o sağlanacak. Onu sağlarken de bu tür aksaklıklar yaşanıyor. Siz bunu düzeltmekle uğraşıyorsunuz ya da diğer yargı mensupları bunu düzeltmekle uğraşıyor.”

“PSİKOLOJİK BİR BASKI ALTINDA…”

“Burada sadece Türkiye’nin değil, dünyanın her yerinden insanın artık ilgisini çeken bir yargılamalar silsilesiyle karşı karşıyayız. O bakımdan, ben diliyorum ve arzu ediyorum ki en hızlı şekliyle, en doğru tesis edilecek biçimiyle yargılamanın ertelenmesini istiyoruz. (Hâkimin, erteleme talebini uygun görmediğini ve makul bulmadığını beyan etmesi üzerine…) Sayın Hâkimim, ben tekrar ifade edeyim; tabii ki sizin bu yargının uzamamasıyla ilgili hassas duruşunuzu önemsiyorum yargımız açısından.

Biz de onu istiyoruz. Zaten az önce ifade ettiğim gibi; 1.100 gündür yargılandığım bir başka dava, otuz dakika ileride duruyor. Beş duruşmadır da katılmayan ve mütalaa vermeyen savcılıkla karşı karşıyayız. Buradaki titizliğinizi çok değerli buluyorum. Ama bugün yaşanan aksilik ya da birtakım ihmallerin yarattığı ortamdan da üzüntü duyuyorum. Ona da hassasiyet göstermenizi ve buraya taşınma sürecini de değerli buluyorum.

Ama ben de inanın 3 saattir aşağıda, buz gibi bir ortamda, psikolojik bir baskı altında… Tutukluluktan bahsetmiyorum. Aşağıdaki nezaret koşullarından bahsediyorum. Sadece ben değil, jandarma kardeşlerimiz de orada bizimle beraber durarak… Bunun da çok zor olduğunun altını çizmek isterim. Umarım en hızlı şekliyle, en kısa zamanda burada yargılamanın ertelenerek yapılmasını sizlerden talep ediyorum.”

“İDDİA MAKAMIYLA İLGİLİ SÖYLEYECEĞİM ÇOK ŞEY VAR”

(Duruşma savcısının, CMK’nın 218/1 maddesi uyarınca, İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin 2025/850 esas sayılı dava dosyasının sonuçlanmasıyla ilgili olarak, ‘bekletici sorun’ kararı verilmesi, kamu adına talep ve mütalaa olunur beyanının ardından hâkim, ‘İddia makamının talebi hakkında bir diyeceğiniz var mı?’ sorusunu yöneltti.)

“Zaten iddia makamıyla ilgili söyleyeceğim çok şey var. Çünkü iddia makamının, ne yazık ki yüce Türk yargısını ve hâkimliği, tabii ki bizi ve Türk milletini yanıltmaya ve aldatmaya yönelik çokça evrakı içine koyduğu bir iddianame dosyasıyla karşı karşıyayız.

Bu yanıltıcı ve aldatıcı iddialarla ilgili ve kanuna aykırı bir biçimde, sadece kendilerine göre birtakım uydurma evrakların ifadeleri ya da yorumlarıyla dolu iddianameyle, aslında tümüyle absürt bir davaya dönüşmüş olan, ‘evrakta sahtecilik’ kavramıyla bütünleştirdikleri bu davada, yine olmayacak şekilde iptal edilen bir diplomanın bekletici unsur olarak değerlendirilmesinin bana göre, bu sürecin mağduru olarak, yanlış olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, buna bu yorumu yaptıktan sonra, ivedilikle bir duruşmanın tertip edilmesi talebimizdir. Orada müdafilerimle birlikte bunları en sağlıklı şekilde tartışabileceğimizi düşünüyorum.”

Başa dön tuşu