Motivasyondan Otomasyona Diji-Bireyin Yalnızlığı – Düşünce

İnsan, her fikrin, eylemin, cümlenin başında yer alan ve o olmazsa tüm bunların da mümkün olamayacağı öznedir. Her insan, bir ailenin ve toplumun değer bilinciyle yetişmiş bir “fert”tir. Aile ve toplum, mensubu olarak kabul ettiği her insanı bir şahsiyet, kimlik ve benlik olarak kabul edip ona bu özellikleri ve bilinci aşılar. İnsanın aidiyeti sadece ona ait bir benlik iddiası ya da ütopyası değil, aynı zamanda insanda ortaya çıkan, onda kendini gösteren ve hem ailenin hem de toplumun durumuna ilişkin görüntüler sunan kendilik bilincidir.
Toplum, soyut bir oluşum olarak zihinlerde inşa edilen, insan ile organik bir yapıya dönüşen, aile ile hem bütüncül-ortak hem de şahsi ilişkiler ortaya çıkaran, tarihsel bir biçimlenme ve süreçtir. Toplum, ortak geçmiş ve kültürel hafıza, tüm sarsıntılara karşı bir arada ve bütün olma ve yeniden dirilme ruhudur. Toplum, geçmişi-bugünü-geleceği bir arada görebilen kendine has bir ufuktur. Bu, aynı zamanda insan ve onun üzerine giydirilen şahsiyettir.
Toplumu ve onun ortak değerleri olan aile ve insanı ifsat etmenin yolu, onun bozulup dağılmasını sağlayacak yeni tanımlamalar ve kurgular oluşturmaktır. Bunun için de yeni bir ifsat tasarımını yeni bir etiketle sunmak yeterlidir. Üstelik caddelerdeki reklam panolarına ve billboardlara bunu yazmak ve onu afili ve sıra dışı fotoğraflarla süslemeye de gerek yok. Dijital mecralara “birey’in özgürlüğü” diye bir başlık atmak ve bu başlığın altını istediğiniz her ne materyal varsa onlarla desteklemek yeterli olur. Birey ve özgürlük kelimelerinin yan yana gelmesi zaten altına iliştirilen her şeyin istenildiği gibi yanlış anlaşılması için yeterlidir.
İnsanın Haysiyeti’nden Bireyin Anlamsızlığına
“Birey”, kavram olarak, insana insandan arındırılmışlığı andırıyor. Kavramın kendisi, kaçınılmaz bir yalnızlık ya da kişisel bir tercihten çok bu yalnızlığa zoraki itilmişliği anlatıyor sanki. Toplumun ve hukukun “kişi” olarak tanıyıp tanımladığı insan, birey söz konusu olunca tam olarak neyin kastedildiği de giderek belirsizleşiyor. “Kadın mı erkek mi, çocuk mu genç mi, yetişkin mi ihtiyar mı, anne mi baba mı?” gibi soruların hepsinin cevabı ve tek tanımı olarak karşımıza “birey” çıkıyor. Birey; cinsiyetsiz, aileyi ve toplumsal değerleri kendi sanal özgürlüğü karşısında tehdit olarak gören, toplumun ve ailenin cinsiyet üzerinden ona verdiği değeri ve kimliği ötekileştirici ve dışlayıcı kabul eden bir biyoform olmaya zorlanıyor. Bu da elbette rastlantıyla ortaya çıkan eylemler olarak yutturulmaya çalışılıyor.
Bugün cinsiyetsizleştirme; insanı ya da kişiyi bireye dönüştürmek için sürdürülen ve onu ilkin aileden ve sonrasında toplumdan ayrıştırmak amacıyla yürütülen içten pazarlıklı, sapkın ve şeytani bir program olarak ilerliyor. Cinsiyeti önemsizleştirme ve cinsiyetsizliği sıradanlaştırma çalışmaları, kişinin zihnine “Toplumsal cinsiyet normları” başlığıyla kazınıyor ve bu başlıkla karşılaşan her insan cinsiyeti toplumun bir dayatması algısına kapılıyor. Özellikle sonrasında ortaya atılan “Benim bedenim benim kararım” sloganı, toplumsal dayatma olarak görülen cinsiyetten kurtulmanın ve özgürleşmenin tek yolu olarak algılanıyor.
Böyle bir durumda aile ve topluma karşı ortaya çıkan her karşıt tepki, karşılıklı bir tepkimeye neden olur ve kişi “birey olmaya ve yalnızlaşmaya” doğru itilerek durduğu yerin doğru olduğu zannına kapılır. Bu yalnızlaşma uzun süre katlanılamayacak bir hal aldığında ise birey, kendisi gibi düşünen sapkın güruhun bir parçası olmak ve onlara katılmak için harekete geçer. Böylece bireyin geri dönüşü olmayan kopuşu da tamamlanır.
İdealden İmaja Düşüş
Bireyden geriye doğru gidildiğinde, bu süreçte bir önceki safhada ailenin, aileden önceki evrede de toplumun hedefte olduğu açık bir şekilde görülür. Daha önceki dijital imkânlara bakılarak bir değerlendirme yapılacak olursa, ilkin toplumun TV ile hedef alındığı ve her eve giren TV ile ailenin çözülmeye uğradığı görülür. Bugün ise herkesin bir akıllı telefona sahip olduğu aşamadayız. İlk olarak herkesin evine giren TV, ilk Truva atı olarak istenilen etkiyi fazlasıyla yaptı ve aile, o ekranlara yansıyan her yalanı gerçek zannederek bunlara inandı. Dijital akıllı telefonlar ile birlikte kulağımıza, kalbimize, zihnimize durmadan vesveselerini ve yalanlarını fısıldayan şeytanlarımızı yanımızda taşımaya başladık. Zaten dünyanın büyük bir çoğunluğu kendi şeytanından son derece memnun, çünkü tarihin hiçbir döneminde bu kadar teknolojik bir şeytanla sıkı arkadaşlık kuran hiçbir toplum ve birey olmamıştı.
Birey, bir kurgudur ve dijital dünyaya doğan yeni nesil bir aileye, topluma ve bunlardan alacağı temel ahlaki eğitime ihtiyacı olmadığına inanarak yetişir. Onları “yetiştiren” de dünyayı parmak uçlarımıza kadar getiren dijital teknolojilerdir. Bu dijital nesle göre ahlak, gelişmemiş toplumların ve ilkel insanların ihtiyaç duyduğu kurallardır ve bilim ve teknoloji geliştikçe insan da gelişeceğinden bunlara da ihtiyaç kalmaz. Çünkü bilim ve teknolojinin gelişmediği toplumlar düzeni sağlamak için ahlaki kurallar geliştirirler. Bilimsel ve teknolojik gelişmişlik, hem bu kuralların yürürlülüğünü hem de ona duyulan ihtiyacı belirler. Zaten ileride kusursuz birey ortaya çıkacak ve aileye de topluma da, onların koyduğu hiçbir kurala da ihtiyaç kalmayacak. Dijital neslin inancına dönüşmüş olan bu rijit durum, karşıt tüm fikirlerin bu gelişimin karşısında duran veya onu engellemeye çalışan çabalar olarak anlaşılmasına sebep oluyor.
Birey, artık sözle ve tanımlarla düzeltilmesi mümkün olmayan bir yanlış anlaşılmadır. Yalanların gelişmiş dijital teknolojilerle sürekli desteklendiği bir çağda, insanı birey olmadığına inandırmaya çalışmak abesle iştigaldir. Yanlış anlaşıldığımızı kesin olarak biliyoruz ve bunu anlatmaya çalışırken yine yanlış anlaşılıyoruz. Hayatında hiç doğru konuşmamış birinin “ben hayatımda hiç doğru konuşmadım” demesi, her ne kadar mantıksal olarak doğru olsa da bireyin kavrama şekline göre bu yalandır. Herkes “birey”e dönüştüğünde ve öyle düşündüğünde tarihin ve dünyanın en yalnız yaşam biçimi “aile” olacak.
Yazar: Uğur CUMAOĞLU –
Yayın Tarihi: 21.04.2025 09:00 –
Güncelleme Tarihi: 27.03.2025 10:48