Duyguların Harmanlandığı Hikâyeler: Hüzün ve Tesadüf

Duyguların Harmanlandığı Hikâyeler: Hüzün ve Tesadüf
Mustafa Kutlu, Türk edebiyatının en mutena isimlerinin başında geliyor. Onun eserlerini teşkil eden muhteva, Anadolu’nun hikmetli havasını ruhumuzun derinliklerinde estiriyor. Yazdıklarıyla daima gönüllere hitap eden Kutlu, samimi diliyle de okuru kendine çekiyor. Dili bir şifa niyetine kullanıyor sanki. Maksadı bu mu bilemiyorum fakat hissettirdiği duygunun hepimizi iyileştirmeye yönelik olduğunu söyleyebilirim.
Hüzün ve Tesadüf on yedi hikâyenin yer aldığı hacim bakımından kısa bir kitap. Her birinin konusu kendine has hususiyetler arz ediyor. Kutlu’nun diline ve anlatım biçimine aşina olduğum için kitabı bir çırpıda okudum.
Mustafa Bey; okuyucularını köy, kasaba, dağ, bayır demeden gezdiriyor adeta. Sıradan insanların hazin hayat hikâyelerindeki acılarına tanıklık ediyoruz. Küçük bir çocuğun gözündeki mutluluğun resmini okuyoruz. Babasına hasret kalan yavrucağın, kocasına özlem duyan kadının vuslata erdikleri anda yaşadıkları oturaklı sevincin olgunluğuna hayran kalıyoruz. Bir tren istasyonunda hüzün ve tesadüfü ilmek ilmek dokuyan cümlelerin içinde adeta kendimizden geçiyoruz.
Mahzun Mücahit başlıklı hikâyede yazar, savaşa giden ve yıllar sonra evinin yolunu tutan bir askerin ailesiyle kavuşma anını tasvir ediyor. Hikâye hayli duygusal bir manzara sunuyor bizlere. O kavuşma anında her ne kadar sevinç yumağına dönüşseler de çocuğun şu sorusu derin bir acı bırakıyor yüreklere. ‘’Kolun nerede kaldı baba?’’ (s.14)
Su Sesi hikâyesinde bir çeşmenin akıbetini okuyoruz. İnsanlara, bitkilere, hayvanlara su veren bir çeşme zamanla tahrip ediliyor. Namert insanlardan bazıları çeşmeye zarar veriyor. Sonrasında suyun sesi kesiliyor ve garip gureba, börtü böcek susuz kalıyor. Tam burada devreye Cevat isimli bir cengâver giriyor ve çeşmenin musluğunu yaptırıyor. Etrafındakiler boş ver artık ondan bir hayır gelmez deseler de o aldırış etmiyor ve buradan su akacak diyor. Hiç pes etmiyor hem de. Bu hikâye iyi insanlarla kötü insanları mukayese ederek çeşme ve su üzerinden manidar bir anlatı sunuyor. Suyun sesi çok şey anlatıyor esasında. ‘’Musluğu çalıyorlar, kırıyorlar, Cevat yeniliyor. Bir musluk, beş musluk, on beş musluk… Cevat geri adım atmıyor. Ne yani diyor, namertlik aldı yürüdü diye mertlikten vaz mı geçeceğiz?’’ (s.20)
Masal ve Rüya adlı hikâye dikkatimi celbetti. Zira burada bir hikâyeden çok tenkit metni okuyoruz. Söz gelimi yazar, herhangi bir olay örgüsü sunmadan deneme tadında bir anlatıyla masalların çocuğun hayal dünyasındaki faydalarına değiniyor. Kutlu, günümüze gönderme yaparak masalların hayatımızdan çıkmasına sitem ediyor. Çocukların saf ve masum dünyalarına masallarla hitap edebileceğimizi ve masalların kıymetli metinler olduğunu sezdiriyor. ‘’Masal, çocuğun kulağına hayatın hikmetini fısıldar. Bunun bilimsel bilgi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu bülbül sesi, bulut gülümsemesi, kuzu melemesi gibi bir şeydir. Uğur böceğinin parmak uçlarında gezinip gezinip aniden uçmasıdır.’’ (s.27)
Hikâyelerin her birinde ayrı bir sıcaklık ve samimiyet olduğu için sarıp sarmalıyor okuyucuyu. Kutlu; sevinç, hüzün, hasret, pişmanlık gibi duyguları kendine özgü üslubuyla ilmek ilmek işliyor. Yalın dilin imkânlarını sonuna kadar kullanıyor. Seçtiği konuları sunuş biçimiyle okuyucuyu kendine bağlıyor. Çevre ve insan betimlemeleriyle beraber izlenimlerini de muazzam bir ustalıkla anlatıyor.
Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde eleştirel bir bakış açısı var. Bazı fikirleri ve kimi olguları muaheze ederken kullandığı kinayeli dil, hikâyelerin satır aralarında kendini gösteriyor. Kutlu, böylelikle ortaya koyduğu savı okura hissettirmeyi amaçlıyor. Okuyucuya bir dayatmadan ziyade seçenek sunuyor. Kendinize düşen payı bakış açınıza göre alabiliyorsunuz. Bu noktada hikâyelerin deneme türüne az da olsa temas ettiğini söyleyebiliriz.
Burhan ALSAN
KUTLU, Mustafa, Hüzün ve Tesadüf, Dergâh Yayınları, Ağustos 2019, İstanbul.