Bilim Tarihine Adanmış Bir Ömür: Fuat Sezgin – Düşünce

“İslam medeniyetinin büyüklüğünü kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan daha zor” diyor Fuat Sezgin. Ama bu zorluğa rağmen anlatmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Çünkü biliyordu ki bu medeniyetin büyüklüğü anlatıldıkça, Müslümanlar geçmişte olduğu gibi hem dini ilimlerde hem de bilim ve teknolojide yeniden atılım yapabilirlerdi.

Batı dünyası tarafından yıllarca bilinçli olarak empoze edilen bir düşünce var: “Müslümanlar geri kaldı.” Ne yazık ki bu önyargı gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Bilgi kirliliği, temiz zihinlerimize sarmaşık gibi dolanıyor. Bu kirlilikten kurtulmak, hakikati görmek için çok okumamız, çok araştırmamız gerekiyor. İşte tam da bu noktada Fuat Sezgin’in hayatı ve eserleri, bizlere yol gösterici oluyor.

Ömrü boyunca “aşağılık duygusuna” kapılmadan, Müslümanların yeniden bilimde söz sahibi olabileceğine inanarak çalışan Fuat Sezgin, çağımızın en büyük bilim tarihçisi olarak kabul edilir. İslam Bilim Tarihi alanında benzeri görülmemiş bir emek ortaya koymuş, bu alana ömrünü adamıştır. Altmışa yakın ülke gezmiş, yüzlerce kütüphanede binlerce kitap ve yazma eser incelemiştir. 2018 yılında aramızdan ayrılan Fuat Sezgin, geride devasa bir ilmi miras bıraktı.

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim kitap, gazeteci-yazar Sefer Turan tarafından kaleme alınmış, Fuat Sezgin ile yapılmış röportajlardan oluşan kıymetli bir eser. Kitap, karşılıklı sohbet havasında ilerlediği için oldukça akıcı. Terimsel bazı bölümler dışında okunması kolay ve zihinsel dünyanıza bilim tarihi ve Fuat Sezgin’in düşünceleriyle ilgili büyük bir bilinç katıyor. En azından benim için öyle oldu…

Kitap 208 sayfadan ve üç ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm soru-cevap formatında ilerlerken, sonraki bölümlerde birçok alt başlık altında derinlemesine bilgiler sunuluyor. Son sayfalarda ise Sezgin’in araştırmalarına ve buluşlarına dair fotoğraflar yer alıyor.

Kitabın başlarında Fuat Sezgin’in hayatına dair önemli kesitler sunuluyor. Örneğin, hayatını derinden etkileyen hocası Helmut Ritter’le tanışması ve ondan aldığı ilham anlatılıyor. Zaman yönetimine ne kadar önem verdiğini şu cümlesinden anlayabiliyoruz:

“Hayatım boyunca sadece üç randevuma yetişemedim, hâlâ sıkıntısını çekiyorum.”

Hakkında söylenen “27 dil biliyor” ifadesine ise tevazu ile şu yanıtı veriyor: “Mübalağa etmişler.” Ancak hocası Ritter’in ona her yıl yeni bir dil öğrenmesini tavsiye ettiğini de yine kitaptan öğreniyoruz. Kitabın ilerleyen sayfalarında, Türklerin neden dil öğrenmede zorlandığına dair dikkat çekici bir tespit yer alıyor: “Avrupa’da İngilizce bilmeyen bir üniversiteli düşünülemez ama bizde hâlâ dil bilmemek bir sorun. Dil bilgisi bilgimiz yok; bu yüzden öğrenemiyoruz.”

Fuat Sezgin zamanın, Allah’ın insana verdiği büyük bir nimet olduğunu vurguluyor ve şöyle diyor: “Benim çalışma günüm yılın 365 günü, haftanın yedi günüdür. Cumartesi ve Pazar dahi sabah 07.30’da enstitüde olurum.”

Bir gün hocası, günde kaç saat çalıştığını sorduğunda Sezgin, ortalama 13–14 saat çalıştığını söyler. Hocası ise bu tempoyla bilim insanı olamayacağını, daha çok çalışması gerektiğini ifade eder. Sezgin, 70 yaşına kadar günde 17 saat çalıştığını bizzat kendi röportajlarında aktarıyor. Kitapta beni etkileyen sorulardan biri de şuydu:
“Müslümanlar bilimde bu kadar ileriyken neden şimdi geri kaldılar?”
Fuat Sezgin bu soruyu soranlara, önce şunu soralım diyor: “Müslümanlar ne yapmıştı da bu kadar ilerlemişlerdi?” İşte bu sorunun cevabını kitap boyunca adım adım veriyor.

Kitapta sıkça değinilen bir konu da İslam’daki rivayet kültürü. Hadislerin günümüze kadar ulaşmasında kaynak belirtmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Sezgin, bilimde de aynı ahlaki duruşun olması gerektiğini savunuyor: “Kaynak göstermeden alınan bilgi, hırsızlıktır, kul hakkıdır.” İfadelerini kullanıyor.

Müslümanların Batılı hocalardan öğrendiklerini kompleks yapmadan benimsediklerini; örneğin Aristo’dan bir bilgi aldıklarında onu “büyük üstat” olarak andıklarını ifade ediyor. Fakat Batılıların aynı hoşgörüden eksik olduklarını belirtiyor. Batılıların İslam alimlerinden aldıkları bilgileri çoğu zaman ne eserlerinde zikretmişler ne de isimlerini anmışlar.

Fuat Sezgin, hangi buluşların İslam alimlerinden geldiğini tek tek incelemiş ve bunları ortaya koymak için büyük bir çaba harcamış. Ona göre geçmişte Batı, Müslümanlardan müspet ilimleri nasıl aldıysa; bugün de Müslümanlar çekinmeden, komplekse kapılmadan, eksik olanı öğrenmek için çaba göstermelidir. Japonları örnek vererek, onların nasıl teknolojiyi aldıklarını ve dönüştürdüklerini anlatıyor.

Kitabı okurken, Sezgin’in dünya nimetlerinden nasıl feragat ettiğine ve zühd sahibi bir hayat sürdüğüne tanıklık edeceksiniz. Peygamber Efendimizin “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” hadisinin adeta vücut bulmuş hâlini okuyacaksınız. Kitap, bir anlamda Sezgin’le yapılmış uzun bir sohbet gibi. Onunla aynı masada oturuyor, fikir dünyasına misafir oluyorsunuz.

Kitabı okusanız da okumasanız da, İstanbul’a yolunuz düşerse veya orada yaşıyorsanız, Gülhane Parkı’ndaki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Bir sonraki kitapta görüşmek üzere…

Sefer TURAN

Fuat Sezgin İle Bilim Tarihi Sohbetleri

Pınar Yayınları

12.Baskı Ekim 2022

İstanbul

208 Sayfa

Başa dön tuşu
Haber Nopolitik