Fatma Hatun Esen’den ‘Maraşantiya’ ve ‘Şiirimize Derkenar’

ALİ CELEP

FATMA HATUN ESEN’DEN ‘MARAŞANTİYA’ VE ‘ŞİİRİMİZE DERKENAR’

Fatma Hatun Esen’e teşekkür etmek, dahası imrenmek için birçok nedenim var. Bir kere benim hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir hayalimi gerçekleştirmiş: Bir dergi çıkarıyor o, bir şiir dergisi: Maraşantiya. Benim hayalim, Esen’in gerçeği olmuş diyeceğim. İnsan ancak hayalini yaşayan birine imrenebilir. Bugün Türkiye koşullarında bir dergi çıkarmanın zorluklarını mutfağında çalışanlar yaşar. Bu zorlukları yaşayan biri olmadığım için, mutfakta çalışanların ortaya koydukları ürünün kıymeti bahsinde kolaycı değil fakat yapıcı yaklaşımlardan yana olmak isterim. 14.sayıya ulaşan dergiye, şiirler, poetik yazılar, söyleşiler, derkenar gibi sütunlar üzerine bina edilmiş görünüm kazandırılmaya çalışılmış. Şiir ağırlıklı bir dergi Maraşantiya. Esen, dergiyi şiir seçkisi olmaktan kurtarmak için ciddi uğraş vermiş. Hemen her sayısına dünya şiirinden çeviriler koymuş. Böylece şiir okuruna Samsun’dan dünyaya açılan bir pencere yapmış. Çevirilerin, şiirin yazıldığı dille birlikte verilişi, daha iyi çeviri olanağına yer açması adına içten bir teklif olarak alınabilir. Böylece iki yönlü bir işlevi yerine getirmiş oluyorsunuz. İlki şiirin yazıldığı dile aşına olanlara aslından okuma zevki sunması, diğeri konuk dilde şiirin aldığı biçimi test etme farkı yaşatması. Bu öte yandan Esen’in dergiyi farklı dillerde renklendirmek için verdiği çabayı anlamlandırıyor. Belki de dergi şemsiyesi altında diyalojik planda kendini ve şairlerini başkalarının kulağında duyma ve duyurma arzusu. Fakat ne olursa olsun, Esen’in şiiri evrensel fazda değerlendirme isteği açık.

Bir nevi şiire, boy verdiği her yerde eşlik etme niyetiyle çıkarıyor dergisini diyebiliriz. Niyetiyle derginin kaderini tüm zamanlarda buluşturmak ise Esen’in rüyası olmalı. Şiirle var oluş pratiğini eşleştiren insan, yaşadıkça, niyetiyle gönlünden geçenleri sonsuza dek sürmesini dilediği bir rüyanın malzemesi yapmak ister. Maraşantiya bu rüyanın ürünü olsun istiyor Esen. Bana öyle geliyor ki derginin yaşaması için çektiği çileler bu poetik hislerle ilgilidir. O, şiiri, şiirimizi tüm zamanlarda öyküleme aşkıyla dergi çıkarıyor. Dergiyle çağına tanıklık etmenin derdine düşüyor. Bu derdin bireysel bir dert olmadığını söylemeliyiz. Çünkü o, derginin her sayısında, benzer çilelere talip olmuş başka dergilerin de tanıtımını yapıyor. Böyle yapmakla hem bu dergilere emek verenleri bugünkü şiir okurlarına hatırlatıyor hem de şiir bahsinde toplumsal tanıklığın önemine dikkat çekmiş oluyor.   

‘Şiirimize Derkenar’ adlı eserini, bu iki yönlü tanıklığı teyit etmek üzere kaleme almış Esen. Kitap ‘Edebiyat Nöbeti’ dergisinden seçtiği şiirler üzerine düştüğü notlardan kurulmuş. Bu notları okurken Hüseyin Cöntürk geldi aklıma. Cöntürk, şiir yazanlara, şiir üzerine düşüncelerini de yazmaları kaydıyla dergide yayımlama sözü verirmiş. Hatun Esen bu sözün gereğini yapanlar soyundan. Okuduğu şiir hakkında izlenimlerini yazıyla kayıtlamaya çalışıyor. Böylece hem kendi zevkini okuduğu şiir üzerinden yeniden yorumlama olanağı ediniyor hem de şiirin sahibini onurlandırmış oluyor. Şiiri sadece bir zevkin iletimi olarak görüp de okuyup geçebilirdi. Zevki okur katından yazar katına çıkarıyor diyeceğim. Esen’in şiiri okuyup değerlendirme biçimi ise akla Nurullah Ataç’ı getiriyor. Ataç gibi o da izlenimci bir yöntemle şiiri değerlendiriyor. Şu var ki Ataç’tan daha duygusal. Beğenilerini ön plana çıkarıyor. Kıyamıyor. Böyle olunca zevkin iletimi bütünüyle kişisel kayıtlarla sınırlanmış oluyor. Belki ‘derkenar’ mantığından belki zevkin nasıl oluştuğuyla ilgilenmemesinden olsa gerek, eleştirel planda iş görmek istemiyor. Fakat ne olursa olsun, şiiri düşündüğü çünkü şiirin umurunda olduğu kesin. Şiirin ne olduğu bahsinde başka şairlerden yaptığı alıntılar, onun şiire yaklaşımı noktasında ipuçları veriyor. İpuçlarından tutup yazdığı şiirleri okumaya gitmek ise okurun borcu olsun

Başa dön tuşu